-
1 abide by
bağlı kalmak, uymak, tutmak* * *itaat et* * *past tense, past participle - abided to act according to; to be faithful to: They must abide by the rules of the game.) uymak, itaat etmek -
2 keep to
bagli kalmak, sadik olmak; kendini vermek -
3 stick to
bagli kalmak, degistirmeyi reddetmek, yapismak -
4 держаться
tutunmak,tutmak; dayanmak; durmak; davranmak; ayakta durmak; bağlı kalmak* * *1) tutunmak; tutmakдержа́ться за пери́ла — korkuluğa tutunmak
держа́ться (руко́й) за се́рдце — eliyle kalbini tutmak
на пла́стике кра́ска не де́ржится — plastik, boya tutmaz
де́ржится? (о гвозде и т. п.) — tuttu mu?
2) dayanmakмост де́ржится на быка́х — köprü ayaklar üstüne dayanır
3) врз durmakдержа́ться пря́мо — dik durmak
уве́ренно держа́ться в седле́ — at üstünde güvenli durmak
держа́ться (по)да́льше от кого-чего-л. — uzak durmak
4) ( вести себя) davranmakдержа́ться про́сто — hali tavrı sade olmak
он держа́лся уве́ренно — kendinden emin hali vardı
дом ещё де́ржится — ev halâ ayakta duruyor
держа́ться благодаря́ по́мощи извне́ — dışarıdan aldığı yardım sayesinde ayakta durmak
6) ( не сдаваться) dayanmakдержи́сь сто́йко! — sıkı dur!
7) bağlı kalmakдержа́ться пре́жнего мне́ния — eski fikrine bağlı kalmak
••весь дом держа́лся на нём — evin direği oydu
он кре́пко держа́лся за свою́ зе́млю — toprağına dört elle sarılmıştı
у него́ де́ньги (до́лго) не де́ржатся — para onda durmaz
-
5 adhere
v. yapışmak, bağlanmak, bitiştirmek, bağlı kalmak, katılmak* * *bağlı ol* * *[əd'hiə]1) ((often with to) to stick (to): This tape doesn't adhere (to the floor) very well.) yapışmak2) ((with to) to remain loyal (to): I'm adhering to my principles.) bağlı kalmak•- adherent -
6 придерживаться
1) (держаться за что-л.) bir şeye tutunmak2) (следовать чему-л.) bağlı kalmak, uymak; izlemek, takip etmekскрупулёзно приде́рживаться зако́на — yasaya titizlikle bağlı kalmak
приде́рживаться ино́й тактики — değişik bir taktik izlemek
приде́рживаться противополо́жного мне́ния — karşıt görüşte olmak
приде́рживаться одного́ с кем-л. мне́ния — biriyle aynı görüşte olmak
каки́х бы взгля́дов они́ ни приде́рживались... — hangi görüşten olurlarsa olsunlar...
приде́рживаться уме́ренных полити́ческих взгля́дов — ılımlı siyasal düşünce sahibi olmak
-
7 se raccrocher
-
8 сохранять
несов.; сов. - сохрани́ть1) врз korumak, muhafaza etmek; sürdürmek; saklamak; (ayakta) tutmakсохраня́ть существу́ющий поря́док — var olan düzeni sürdürmek
сохраня́ть равнове́сие — dengeyi korumak
сохраня́ть мир — barışı korumak / sürdürmek
сохраня́ть нейтралите́т — tarafsızlığını muhafaza etmek
сохраня́ть вы́держку / споко́йствие — itidalini muhafaza etmek
сохраня́ть ве́рность тради́циям — geleneklere bağlı kalmak
сохраня́ть бди́тельность — uyanık bulunmak
сохраня́ть за собо́й пра́во — hakkını saklı tutmak
что́бы сохрани́ть э́ту организа́цию... — bu örgütü ayakta tutmak / tutabilmek için...
я сохраню́ э́ту фотогра́фию на па́мять о Москве́ — bu fotoğrafı bir Moskova anısı olarak saklarım
чемпио́н сохрани́л своё зва́ние — şampiyon unvanını korudu
мы сохрани́м воспомина́ние об э́том го́роде — bu kenti unutmayacağız
сохраня́ть си́лу (о законе и т. п.) — yürürlükte kalmak
сохраня́ть идеа́льный вес — ideal kiloda kalmak
нафтали́н сохраня́ет оде́жду от мо́ли — naftalin elbiseleri güveden korur
2) тк. несов. ( хранить) saklamakсохраня́ть мя́со в холоди́льнике — etleri buz dolabında saklamak
-
9 stick by
sadık kalmak* * *destekle* * *(to support or be loyal to (a person): His friends stuck by him when he was in trouble.) sadık/bağlı kalmak -
10 abide by
uymak, bagli kalmak, sadik kalmak; katlanmak, kabul etmek -
11 блюсти
-
12 верность
bağlılık,sadakat; doğruluk,şaşmazlık* * *ж1) ( преданность) bağlılık, sadakat (-ti); vefa ( постоянство)храни́ть ве́рность тради́циям — geleneklere bağlı kalmak
2) (правильность, точность) doğruluk; şaşmazlık ( безошибочность); uygunluk ( соответствие) -
13 строго
1) sıkı / sert biçimde, sert sertстро́го предупреди́ть кого-л. — birine sıkı bir uyarıda bulunmak
стро́го контроли́ровать что-л. — sıkı biçimde denetlemek, sıkı bir kontrol altında tutmak
он стро́го посмотре́л на меня́ — bana sert sert baktı
он бу́дет стро́го нака́зан — şiddetle cezalandırılacaktır
2) titizlikle; kesinlikleстро́го соблюда́ть но́рмы мора́ли — ahlak kurallarına sımsıkı bağlı kalmak
стро́го сле́довать пла́ну — plana kesinlikle uymak
стро́го соблюда́ть контра́кт — sözleşmeye titizlikle uymak
••стро́го воспреща́ется — şiddetle yasaktır
стро́г-на́строго — sıkı sıkı(ya)
-
14 stick to/with
(not to abandon: We've decided to stick to our previous plan; If you stick to me, I'll stick to you.) bağlı kalmak, vazgeçmemek -
15 get into a groove
geleneklere bağlı kalmak, bellemek -
16 keep faith
inancına bağlı kalmak -
17 stick to
ayrılmamak, bırakmamak, tutmak, yerine getirmek, bağlı kalmak, vazgeçmemek, sıkı sıkıya sarılmak -
18 stick to one's text
konuya bağlı kalmak, konudan sapmamak -
19 get into a groove
geleneklere bağlı kalmak, bellemek -
20 keep faith
inancına bağlı kalmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
bağlı kalmak — uymak, tabi olmak Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma ant içerim. Anayasa … Çağatay Osmanlı Sözlük
eli kolu bağlı kalmak (veya durmak veya olmak) — bir engel dolayısıyla hiçbir iş yapamaz duruma gelmek Diplomatlarımıza, büyükelçilik ve temsilcilik binalarımıza, tankerlerimize yapılan saldırılara karşı elimiz kolumuz bağlı duruyoruz. T. Halman … Çağatay Osmanlı Sözlük
bağlı — sf. 1) Bir bağ ile tutturulmuş olan Günlerden beri bağlı duran demir, sert bir hırıltıyla denize daldı. Halikarnas Balıkçısı 2) Gerçekleşmesi bir şartı gerektiren, vabeste Ekinlerin gürleşmesi yağmura bağlıdır, Sevincimiz üzüntümüz / Hep sana… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sadık kalmak — birine, bir şeye bağlılığını sürdürmek, bağlı kalmak Haftada bir iki kere beni görmeye geleceğine dair verdiği söze sadık kalmıştır. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
cereyanda kalmak — 1) kapalı bir yerde, karşılıklı açık pencere veya kapı arasında meydana gelen hava akıntısında kalmak 2) buna bağlı olarak üşütmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sallanmak — nsz 1) Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak Dişi sallanıyor. Masa sallanıyor. 2) Bir şey belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla, o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
koşullanmak — nsz Şartlara bağlı kalmak, şartlanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
uymak — e, ar 1) Ölçüleri birbirini tutmak Ayakkabı ayağına iyi uydu. 2) Renk, biçim vb. yönünden birbirini tutmak, uygun düşmek Kravat ceketine uymuş. 3) Zevke, anlayışa uygun düşmek Sizin tutumunuz bizim görev anlayışımıza uyuyor. 4) Bir inanca, bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük